2017 yılında yayımladığı ‘Müptezhel’ albümüyle Türkiye’de rap müziğin seyrini değiştiren Ezhel, 2019’da ise Ufo361 ile Lights Out albümünü çıkardı. Felaket, AYA, LOLO, Olay gibi ardı ardına yayımladığı teklilerle de milyonlarca insana ulaştı. Binlere seslendiği konserlerin biletleri ise konser günlerinden önce tükendi, kara borsaya düştü. 2017’den bu yana kelimenin tam anlamıyla bir rüzgâr estirirken şarkı sözlerinde uyuşturucuyu özendirdiği gerekçesiyle Ezhel tutuklanarak cezaevinde yattı. 1 yıl önce Almanya’ya yerleşen Ezhel, uluslararası arenada da dikkatleri üzerine çekmeye başardı.
Sevilen sanatçıyla tüm bu başarıları, hayatını Almanya’da devam ettirmesini ve daha pek çok konuyu konuştuk.
- Tam da büyük bir Avrupa turnesine hazırlanırken pandemi patladı. Nasıl gidiyor karantina günleri?
Evlerdeyiz. Almanya’da sokağa çıkma yasağı gibi bir şey olmadı, yine önlemler vardı tabii ama daha çok insanlar temkinliydi. Evdeyim, insan boşluğa düşüyor, turneyi de erteledik zaten bir kere, şimdi ikinci kez ertelemiş olduk. O yüzden insan üzülüyor. Eminim dinleyiciler de, konsere bilet alanlar da gıcık olmuştur iyice duruma. Ama yapacak bir şey yok. Umarım bir an önce biter bu süreç ve herkes normal hayatına kavuşur. Karantinada acizliğimizi görmüş olduk, böyle durumlarda insanın insana nasıl muhtaç olduğunu gördük. Bireyselliğin böyle durumlarda çok da işe yaramadığını gördük diyebilirim.
- Ankara’dan Berlin’e giden bir yol… Almanya’da olmak nasıl? Özlüyor musun buraları?
Almanya’da olmak güzel. Sadece Almanya’da olmak değil; uzun yıllar bir yerde kalıp sonra başka bir yere gitmek güzel bir şey. Ama tabii ki Ankara’yı özlüyorum. Sonuçta insanın doğduğu büyüdüğü yer başka. Özlüyorum yani. Hele bir de dönemeyince, uçaklar falan yalan olunca insan iyice özlüyor. Gurbet hissiyatı o zaman geliyor. Bana birkaç gün önce geldi ilk defa. Karantinada evde dururken içime içime, kalbime doğru gelen bir his bu gurbet hissi… Çünkü dönemeyecek miyiz, ne olacak diye düşünüyor insan. Onun dışında da bir deneyim elbette. Berlin çok kozmopolit bir yer. Almanya’yla Berlin de çok başka kavramlar gerçekten. Ne kadar başkenti de olsa Berlin gerçekten ayrı bir şey. Ama Türkiye’yi özlüyorum. Gidip gidip geliyoruz fırsat oldukça. Ankara’da yapacak çok şeyimiz var çünkü.
“Dünya bir bütün, öyle görüp üzerinde gezebildiğin kadar gezeceksin. Biz aslında bütün dünyaya mı geldik yoksa belli bir toprak parçasına mı geldik? Onu düşününce görmek istiyorum. Her yerin, her şehrin insanı olmak istiyorum. Ankara’yı çok sevdiğim için mesela başka şehirlerde de o havayı, o dokuyu almaya çalışıyorum”
Bavul Dergi – Haziran 2020 sayısı
- Almanya’da olmak müziğinize neler kattı/eksiltti?
Hiçbir şey eksiltmedi Almanya’da olmak. Aksine daha çok şey kattı. İnsanın ufku genişliyor. Berlin’de kozmopolit bir yapı olduğu için kültürel/sanatsal çok etkileşim oluyor. Burada birsürü sanatçıyla tanışıyorsun. O yüzden senin de ufkun genişliyor. Güzel bir şey bir de. Sonuçta Türkçe Rap’i temsil ediyorsun. Hoş bir duygu. O etkileşimin içine giriyorsun.
ORGANİZE BİR CEHALET VAR
- Türkiye’de kalmak bu koşullarda bir tür imkânsızlığa mı bürünmüştü? Nasıl yorumluyorsunuz. Berlin’e taşınma sürecini?
Yalan söylemek istemiyorum ama galiba bürünmüştü. İmkânsız bir durum yok tabii. Ama insan fırsatı varken geliyor çünkü kendini özgür hissedemiyorsun ki. Belli bir dönem Türkiye’de de uluslararası bir etkileşim vardı ama o kalmadı. Burada ise hâlâ var. Çok güzel müzisyenler geliyordu, hepsi kesildi artık, gelmiyor kimse. Hep istiyordum ama 2010-2011-2012’de hep imkânsız geliyordu yurtdışına gitmek. Bir üniversite, bir şey de yok Erasmus falan yapalım. E arkadaşlar, herkes gitmiş, üzülüyordum ben de. Sonra baktım üzülecek bir şey yok dedim kendime, bize insanlar geliyordu çünkü. O etkileşim olduğu için güzeldi. Mevcut koşullardaki ise imkânsızlık. Tabii bir de bunaldım. Bunalmadım değil. Çünkü çok organize bir cehalet var, onunla mücadele etmek zorunda kalıyorsun sık sık. Biraz daha salim kafayla müzik yapmak istedim diyebilirim. Ama dediğim gibi bir kaçış da değil aslında çünkü benim bir ayağım her zaman Türkiye’de, temelli gittim diye bir şey yok. Buraya bir vizeyle geldim. O yüzden bir Türkiye’de duramayacağım ya da yapamıyorum gibi bir durum yok.
Karantinada acizliğimizi görmüş olduk, böyle durumlarda insanın insana nasıl muhtaç olduğunu gördük. Bireyselliğin böyle durumlarda çok da işe yaramadığını gördük.
Bavul Dergi Haziran 2020 sayısı
- Berlin’e taşınma nasıl oldu?
Zamanla karar verdiğim bir şey oldu. İlk geldiğimde dedim ben Berlin’de yapamayacağım galiba. Dil bariyeri insanı çok vuruyor. Gideyim İngiltere’de yaşayayım diyordum, İngilizcem var onunla yaşarım. Şimdi Almanca bilmiyoruz falan, ondan sonra Londra’ya gittim, oraya da ısınamadım. Orası gerçekten kaotik. Berlin’de başka bir şey vardı. Ben ilk Berlin’e geldiğimde çok sevmiştim, Türkçe Rap’in doğduğu yer diye. Ve bir sürü tarih tabii, sırf ondan değil. Burada yaşarken ders almak isteyecek insana çok fazla politik olarak alınacak ders var. Bu da çok etkilemişti beni ama yaşamak imkânsız geliyordu. Sonra baktım ki istediğin insan olabilirsin burada, kimse kimseyi yargılamaz. Yani vardır elbette ki tek tük ama burada öyle bir his var. Kimse kimseye ‘kardeşim sen ne yapıyorsun’ çekmez. Kimse sırf kendi olduğundan yargılanmaz. Onun hissiyatının güzelliği de var, onu yaşamak güzel bir şey. Manyakça şeyler de oluyor ama en azından dünyadaki birçok yere göre çok daha özgürlükçü ruhu olan bir yer. O süreçte de en son dedim ki tamam ya, ben geleyim buraya. Türkçe Rap’in tarihiyle birlikte bir sürü ilgimi çeken, kendimi bulduğum şey oldu burada. Bizim diasporamızdan çok fazla insanla tanıştım.
Norm Ender bizi popüler kültüre köle olmakla suçluyor. Ama aslında tam tersi gibi bir durum var olayda. Aslında bize dediği her şeyi kendi yaptı gibi bir durum oldu, ben ona üzüldüm. Şarkıda dediklerinin daha arkasında dursun isterdim. Adam bize söverek para kazandı valla mükemmel bir sistem.
Bavul Dergi Haziran 2020 sayısı
HER ŞEHRİN İNSANI OLMAK İSTİYORUM
- Mutlu musunuz peki?
İyi ki bu kararı verdim. Görülecek edilecek deneyimler çok var. Hatta bir gün Berlin’den de taşınırım başka bir yere giderim. Benim için dünya şu saatten sonra bir yolculuk… Nereye kadar giderse… Bavulumuzu alıp nereye kadar giderse ilerlemek istiyorum. Dünya bir bütün böyle, öyle görüp üzerinde gezebildiğin kadar gezeceksin. Biz aslında bütün dünyaya mı geldik yoksa belli bir toprak parçasına mı geldik? Onu düşününce görmek istiyorum. Her yerin, her şehrin insanı olmak istiyorum. Ankara’yı çok sevdiğim için mesela başka şehirlerde de o havayı, o dokuyu almaya çalışıyorum. Ankara’da nerede hangi ağacın çıktığını bile biliyorsun 26 yıl yaşayınca. O ağaca selam veriyorsun. Bu şehirlere gelip şehirleri tanımak, o binaları, tarihi sokakları görmek en güzel duygu. Ama Ankara işte kürkçü dükkânı, dönüp dolaşıp gideceğim yer Ankara, kaçarı yok.
İNSANLARA YARDIM EDİNCE HAYIRSEVER
İNSANLAR AÇ DEYİNCE ‘KOMÜNİST’ OLUYORSUN
- Tutuklanmadan önceki son gazete röportajını BirGün için ben yapmıştım. Tutuklanmanızın ardından Kamufle, kendisiyle yaptığım bir söyleşide şuna benzer bir cümle alıntılamıştı sizin için: “Ezhel, ‘esrar’ dediği için değil; onun öncesinde sistemle alakalı dediği ‘is, pas, kir, kömür, plastik, çöplük, lastik’ dediği için içeri alındı.” Katılır mısınız buna?
Kamufle canım kardeşim benim, güzel söylemiş, sağ olsun. Dediğine evet katılıyorum. Aslında böyle bir suçlama yok üstümde, kimse resmi olarak bunu dedin diye bir şey yapmadı ama bu kadar çok gazetecinin tutuklandığı bir ülkede elbet katkısı vardır. İnsanlara yardım edince hayırsever oluyorsun, insanlar aç deyince komünist, anarşist oluyorsun. seni kötü bir şekilde politize ediyorlar. Öyle olduğu için buna katılabiliyorum. O da çok üzücü, esrar demenin bir problem olması, bu da sonuçta bir bitki dünyanın her yerinde var. Beni neden tutukladılar? İşte şapkamda kenevir yaprağı var diye beni polisler öyle aldı, “Bu ne burada? Kenevir yaprağı var şapkanda” falan diye kızıyorlardı. Bir iki ay sonra bütün gazetelerde, bütün dergilerde boy boy kenevir resimleri vardı, çünkü kenevir dediler. O gün gazeteye, internete baktım, gerçekten mi ya dedim, benim yaptığım şeyin aslında bir farkı yok ki. O kısım çok saçmaydı. Zaten kendileri de anladı, beni içeri sokan şeyin neyse beni içeri sokmaması gerektiğini, boş bir şey olduğunu. Ama tabii benim şansım neydi? Benim arkamda bir halk desteği vardı. O insanlar olmasa, ki her birine teker teker teşekkür ediyorum. Beni destekleyen, bana destek veren insanlar olmasaydı gerçekten orada beni çürütürlerdi. Şu an saçma sapan şeylerden dolayı içerde olan insanlara keşke bir şey yapabilsem. Bir şey yapamıyorum ve çok üzülüyorum. O duyguyu anlıyorum. Destek de olmaya çalışsam halk nezdinde, kamu nezdinde belli bir şeye ulaşmadıktan sonra… Ben bu konuda şanslıydım, haksız yere ceza çeken bir sürü insan var maalesef. Onlar için üzücü.
Bu kadar çok gazetecinin tutuklandığı bir ülkede elbet katkısı vardır. İnsanlara yardım edince hayırsever oluyorsun, insanlar aç deyince komünist, anarşist oluyorsun. Seni kötü bir şekilde politize ediyorlar.
Bavul Dergi Haziran 2020 sayısı
- Rap müzik dinleyicilerinin 15 yıl önce hayranı olduğu müzisyenlerden bugün pek de beklediklerini bulamadıkları oluyor. Rap, daha genç bir şey mi? MC zaman geçtikçe ikna kabiliyetini, popülaritesini yitirir mi?
Ben de 30 olmak üzereyim, ergenlik biteli bayağı oldu. Genç enerjisi diye bir şey var, onu açık söyleyeyim. O enerji çok efsane ve öyle bir şey var. Ama zaman geçtikçe sanatçının müziği daha da olgunlaşıyor, daha da oturuyor, kendini bulması, sesini bulması… Tam kıvamında, güzel rapçi olduğu zaman zaten biraz zaman geçmiş oluyor üstünden. Ama yok yani, bence herkes her an güzel bir şey çıkartabilir. Rap müzik bir su gibidir, girdiği kalıbın, dönemin şeklini alır. 80’lerde disko müzikleri üzerine okunan rap, 90’larda, 2000’de değişime uğradı. 2010’lu yıllarda değişime uğradı. Hatta 2010’lara doğru rap house şarkıların üzerine yapılmaya başladı. O zaman ben bayağı korkmuştum, dedim Allah, kaybettik bu savaşı. Sonra trap geliyordu. Benim tayfam trap’e hiç ısınamadı. Şu an cayır cayır trap yapan arkadaşlarım gerçekten o zamanlar burun kıvırıyordu. Bu ne lan falan diyorduk biz de, sonra anladık ama işte. Rap kalıbını alan su gibi bir şey olduğu için çağını ne kadar karşılayabildiği önemli sanatçının. Yoksa kaç yaşında olursan ol gençlere hitap edebilirsin. Çünkü rap tam tersine zamansız bir şey, zamansız, mekânsız, her dilde, her yaşta yapabilirsin. Sonuçta kendini ifade etme biçimi. Zamanın geçmesiyle alakası yok bence. İnsanın kendisiyle alakalı. Ona bakarsan Snoop Dogg niye var hâlâ? Bayağıdır o da süper bir şey çıkartmadı ama en son hitlerini yaptığı zaman da çok genç değildi. O yüzden öyle bir şey bence yok.

- 10 sene önce rap’e başlasaydınız Türkçe rap’te bir şeyler daha farklı olabilir miydi?
Aslında ben kıyak çağda doğduğumu düşünüyorum. 10 sene önce doğsaydım istemezdim, bizim için daha kolaydı her şey, yalan yok. Benden 10 sene önceki kuşak çok daha fazla uğraştı bir şeyler yapabilmek için. Çok daha duygusal çok daha samimi bir ortamdı, evet. Şimdi hiç duygusal ve samimi olmayan iğrenç bir ortam var ama bugün bütün televizyonların, reklamların rap’i kullanmak için elinden gelenlerin yapması beni çok eğlendiriyor. Yine iyi aslında çünkü eskiden dalga geçiyorlardı. Rap insanlar için bir dalga unsuruydu. Talk şovlara çıkarlardı, hep aynı sorular, “El sallamak ne, kafa sallamak ne?” Rockçılara da aynı sorular soruluyordu salak salak. O zaman dalga malzemesiydik, o yüzden şimdiki tavırları çok hoşuma gidiyor. Gerek pop müzik camiası, gerek medya camiasının şu an duydukları saygı ve rap’e olan muhtaçlıkları benim hoşuma gidiyor.
- “Gün gelir yaptığım bir albüm Müptezhel’den daha az sevilir ya da mukayese edilir” diye bir endişeniz var mı?
Endişe değil ama bunun olmaması kaçınılmaz bir şey. Olay bu zaten. İnsanlar mutlaka kıyaslayacak. Benim böyle bir tahminim olmasa bile insanlar bunu yapacak, doğal bir insan tepkisi. Ben de Kendrick Lamar’ın albümü çıksa öncekiyle kıyaslarım. O yüzden bu insana, ‘aga iyi bir şey yap’ duygusu veriyor. Bu güzel bir şey. İnsanların eleştirileri de aslında güzel, yapıcı da yıkıcı da eleştirse senin işinin bir feedback’i, yaptığın şeyin bir karşılığı, sana nasıl yapman gerektiğini gösteren bir yol. O yüzden mutlaka mukayese edecekler. Müptezhel’den daha az sevilirse de yapacak bir şey yok, şu saatten sonra Müptezhel’den daha çok sevilsin diye de yapmam işimi. Tamamen şu saatten sonra ben kendi istediğim müziği yapmaya bakarım. Hiç önemli değil benim için, hiç sevilmeyebilir de gerçekten.
Enstrüman benim için önemli, en azından hayatta çalmak için önemli çünkü elektrikler gittiğinde geriye sadece enstrümanlar kalacak müzik için.
Bavul Dergi – Haziran 2020 sayısı

ELEKTRİKLER GİTTİĞİNDE
SADECE ENSTRÜMAN KALIR
- ’3 Gün’ şarkınızı müziğinizdeki enstrümantal gücü ifade etmek için örnek göstermek mümkün. Ancak bu son şarkılarınızda o denli öne çıkmadı. Ne dersiniz? Enstrüman ne kadar önemli müziğiniz için?
Aslında karmaşık melodileri elle çaldığımız da oluyor. Bugy kardeşim mousela konçerto yazıyor resmen. Ama enstrüman da koymaya çalışıyoruz traplerin üstüne. Ben bazı şarkılarda trompet çalmaya çalışıyorum, bas çalmaya çalışıyorum, gitar çalmaya çalışıyorum… Enstrüman olmasını ben seviyorum tabii ki. Hiçbirinde virtüöz değilim, hepsini ortalama biliyorum, bir dili derdini anlatacak kadar bilmek var ya ben de enstrümanların çoğunu derdimi anlatacak kadar çalabiliyorum abi. O yüzden idare etmeye çalışıyoruz hepsiyle. Enstrüman benim için önemli, en azından hayatta çalmak için önemli çünkü elektrikler gittiğinde geriye sadece enstrümanlar kalacak müzik için.
- Bir de Trap ile birlikte lirikalite biraz geri planda kaldı. Rap’te lirikalite sizin için olmazsa olmaz mı?
Trap’in kendi tarzı, türü gereği lirikalite senin bir tercihin. Lirikalite bizim için eskiden daha kompleks anlatımlardı. Adam edebiyat parçalamış, bu mesela lirikaliteydi. Ama şimdi trap konjonktüründe bir şeyi ne kadar basitçe anlatabiliyorsan ki bu çok zor bir şeydir. Aslında lirikalite sorunu yok ama bir düşüş de var, insanların bahsettiği şeyler daha sığ, daha yavan belki. Öyle trickler de oluştu. Çünkü zaten insanlara kompleks bir şey sunarsan insanlar dinlemez. O kadar basit. Ama böyle açıp dinlenilecek müzik yapmak istiyorsan formülü tabii ki daha basit, akılda kalıcı melodiler. Daha kaotik şeyler de akılda kalabilir, çok sevilebilir ama lirikalite onu sağlıyor. O sığlık, yavanlık insanların daha kolay algılamasını sağlıyor müziği. Bir yandan da tercih meselesi. Trap çoğu şarkıyı gaza gelmek, kendini iyi hissetmek için dinlersin. Bazı şarkılar vardır sokakları anlatır, dinlersin dertlenirsin. Ben böyle tarz tarz, konu konu anlatılabilir, insanlar da istedikleri zaman dinler kafasındayım. İnsan yapmıyorsa lirikaliteyi de zorla yaptıramazsın abi. Ama lirikalite iyi bir rap için önemli. Lirikal olarak iyiyi kim istemez. Ben de isterim dinlemek.

- Katıldığım onca konserinizden hareketle şöyle bir şey sormak isterim: Eskiden politik şarkı sözlerinin alıcısı yine politik insanlardı. ‘Bir şeyler’ oldu ve değişti bu durum. Sahnede gayet politik bir söz söylerken insanların bu söze uygun politik tavrı göstermediğini düşündüğünüz oluyor mu?
Kimse benle aynı görüşe sahip olmak zorunda değil. Benim belli dertlerim, belli politik görüşlerim var. İnsanlara anlatmaya da çalışıyorum, anlayan varsa. Benimle aynı hisseden varsa okey ama dediğim gibi herkes benim müziğimi sevebilir, dinleyebilir, hoşuna gidebilir ama benimle aynı dünya görüşüne ya da aynı politik düşüncelere sahip olmayabilir. Benim için de hiç önemli değil. Kimseye demem ki Allah seni bildiği gibi yapsın benimle aynı görüşten değilsin. Ya da işte ‘benim doğrularım hepinizin doğrusu olmak zorundadır, benim gibi değilseniz benden değilsiniz, çıkın gidin bu konser salonundan!’ Diyemem yani kimseye. Ben herkes için yapıyorum müziğimi, herkes gelsin. Olabildiğince farklı insan gelsin, olabildiğince farklı görüş gelsin istiyorum zaten ki o farklılıkların ne kadar çok bir arada olduğunu gösterebilelim. O her grupta olan ve bizi ayırmak isteyen aşırı psikopat insanlar üzülsün bizi yan yana görebildikleri zaman. O yüzden ben herkes gelsin isterim. Ama Türkiye politik olarak zor bir atmosfer. Herkes benimle aynı tavrı göstermek zorunda da değil ki ama çoğu zaman da insanlar ne demek istediğimi anlıyorlar ve bir şekilde onun bir etki-tepkisini güzel bir şekilde alıyorum ben. Bana genelde daha pozitif bir şekilde yansıyor bu.
‘CEBECİLİ EZHEL’
NEDEN OLMASIN?
- Ankaralı müzisyenlerle bir şarkı yapsanız keyiften dört köşe olacak çok fazla insan biliyorum. Böyle bir şeyi hayal etmek çok mu fazla?
Hiç de fazla değil. Eğlenceli olur ben de çok isterim. Çubuklu Yaşar’ın çok büyük hayranıyım. Pavyon şarkısından sonra sonunda onunla iletişime geçtik. Muhabbet ettik, arada da mesajlaşıyoruz abiyle. Çok sağ olsun o da teşekkür etti o etkileşim için. Tam bir halk ozanı o şarkıları güldüren o Ankara oyun havaları tarzında. Başkalarına göre öne çıkan bir tarzı var. O yüzden benim çok sevdiğim ve sokaklarda takside duyarak büyüdüğüm birisi. Böyle projeleri tabii ki çok isterim. Ben de bir süredir düşünüyorum. Zaten kendim de bağlama çalıyorum ama altına hip hop ritimleri yazıyorum. Çıkarmıyorum tabii. Onu güzel tam istediğim gibi yapmak istiyorum ama harika olur, neden olmasın. Rap map de değil belki ben Ankara oyun havası albümü yaparım. Cebecili Seco olabilir Cebecili Ezhel olabilir.

ADAM BİZE SÖVEREK PARA KAZANDI
- Norm Ender’in ‘Mekanın Sahibi’ şarkısına ilişkin de soru sormak isterim. Bu sanırım size yönelik ilk diss değil sanırım son da olmayacak. Ne düşündünüz?
Ne düşünelim işte dedik herhalde gıcık oldu bize. Çünkü bir şey de yapmadık. Hep rap için çalıştık. Şarkıyı dinlediğim zaman adamın bize karşı suçlamaları var. Tepkisini dile getiriyor, eleştirisini söylüyor ama bizi popüler kültüre köle olmakla suçluyor. Ama aslında tam tersi gibi bir durum var olayda. Aslında bize dediği her şeyi kendi yaptı gibi bir durum oldu ben sadece ona üzüldüm. Şarkıda dediklerinin daha arkasında dursun isterdim. Anlamadım arkadaşı. Değişik bir şey oldu. Adam bize söverek para kazandı valla mükemmel bir sistem. İnsanlar sonra bizden tiksindiler, nefret ettiler. Anlamadım ne yaptık, nasıl oldu. Bizi sevmeyen insanları bir odak noktasına topladı ve hıncını aldı. İnsanlar sevindiler kavgayı da sevdikleri için. Ondan sonra programlara talk şovlara çıktı. Orada da bize sövdü, saydı, hakaret etti. Bizim kültürde var işte. Aynı şeyleri ben yazsam mesela yapamazdım kafiyesiz rap falan. Ya da ben öyle yazsam benim fanlarım beni yok ederdi o yüzden de üzülüyorum. Diss evet belli bir şeye göre kazanılır ama çok vasat bu. Daha güzel bir şey olsun isterdim. İnsanların dönüp bize söylediği şeyler çok komik oldu sonra. Bize laf sokuyorlar ama komik şeyler söylüyorlar insanın gülesi geliyor. Daha sağlam daha akılcı şeyler beklerdim.
Çubuklu Yaşar’ın çok büyük hayranıyım. Tam bir halk ozanı o. Başkalarına göre öne çıkan bir tarzı var. Benim çok sevdiğim ve sokaklarda takside duyarak büyüdüğüm birisi. Kendim de bağlama çalıyorum ama altına hip hop ritimler yazıyorum. Rap map de değil belki ben Ankara oyun havası albümü yaparım. Cebecili Seco olabilir Cebecili Ezhel olabilir.
Bavul Dergi Haziran 2020 sayısı
- Peki Lolo mevzusu?
Ben Berlin’e 2019, 1 Mayıs’ta geldim. Ondan sonra ilk haftalar Olay’ı yaptım Olay’dan sonra Lolo’yu yaptım. Şarkılar hazırda duruyordu. Şarkıda ‘sosis salam mevzusu’ vardı; o da neyse artık. “Ne zaman çıkartırsak çıkaralım insanlar ‘buna’ dedik zannedecek. Madem elimizde hazır var biz de çıkartalım” dedim. Zaten herkes o anı bekliyormuş herkes bir kapışma bekliyormuş. Keşke onu çıkarmasaydım ona direkt bir şey yazsaydım. İnsanlar o olayı, o egoyu sevdi. O yüzden desteklediler ama Mekanın Sahibi dediğim gibi lirik olarak gerçekten kötü. Bana öyle geliyor. İnsanları bize karşı odakladı, zaten insanlar düşmeni bekliyor. Bir şey olsa da bir şey desek orada da bize bir ekmek çıksın gibi bir şey… Üzüldüm açıkçası benim için de bir kopuş oldu. Dedim ki, nedir yani insanlar ne yapmaya çalışıyor? Ben müzikten ne bekliyorum müzik böyle bir şey mi? Onları görmek deney oldu güzel sosyolojik bir deney.
- Gelecek projeleriniz neler?
Biz de bilmiyoruz bakalım. Gelecek gösterecek işte. Benim için bir yolculuk şu an müzik. Ben de hangi duraklara uğraycağımı bilmiyorum. Otostopla geziyormuş gibi hissediyorum bu yolculuğu, öyle de kalsın istiyorum. Hiçbir zaman kesin bir tarih ve plan veremiyorum. Kesin bir proje söyleyemiyorum. Çünkü müzik de kesinliği çok olmayan bir şey. Tarihleri her zaman değişebiliyor olaylar her zaman koşullara göre çünkü müzik toplumsal olaylarla da çok içiçe. Müziği toplum için yaptığın zaman toplumsal olaylar da olayın akışını değiştirebiliyor. O yüzden şu an ben de bilmiyorum. Gelecekte umarım en az Müptezhel kadar sevilen bir albüm yaparız ve Ankaralı müzisyenler falan olur. Öyle enterasan projeler içerisinde yer almayı dilerim diyeyim. Biraz da üstü kapalı bekleyin diyeyim gibi olsun.
Not: Bu söyleşi Bavul Dergi Haziran 2020 sayısında yayımlanmıştır.